20 Kasım 2010 Cumartesi

Zât-ı Hak'da mahrem-i irf ân olan anlar bizi




GAZEL

Zât-ı Hak'da mahrem-i irf ân olan anlar bizi
İlm-i sırda bahr-ı bî-pâyân olan anlar bizi
Bu f enâ gülzârına tâlib olanlar anlamaz
Vech-i bâkî hüsnüne hayrân olan anlar bizi

Dünya vü ukbây ı ta'mîr eylemekden geçmişiz
Her taraf dan yıkılıp vârân olan anlar bizi
Biz şol abdâlız bırakdık eğnimizden şalımız
Varlığından soyunup üryân olan anlar bizi

Kahr u lutf u şey'-i vâhid bilmeyen çekdi azâb
Ol azâbdan kurtulup sultân olan anlar bizi
Zâhidâ ayık yürürken anlamazsın sen bizi
Cür'a-yı sâf î içip mestân olan anlar bizi

Ârif in her bir sözünü duymağa insân gerek
Bu cihânda sanmanız hayvân olan anlar bizi
Ey Niyâzî katremiz deryâya saldık biz bugün
Katre nice anlas ın ummân olan anlar bizi

Halkı koyup Lâ- mekân ilinde menzil tutalı
Mısrîyâ şol cânlara cânân olan anlar bizi

Niyazi mısri (Dîvân, s.221)

14 Kasım 2010 Pazar

Manevi Yönleri ile Hac


Manevi Yönleri ile Hac

İbadetler, öz ve amacı itibariyle kulun, Yaradanı karşısında aczini itiraf etmesi, kendini kuşatan sonsuz zaman dilimi, uçsuz bucaksız varlıklar alemi içinde konumunu bilip ona göre tavır almasını sağlar. Bu ruh hali içinde ibadetler Rableriyle insanların kalbî bağ kurması demek olduğundan neticede insanın mutluluğuna, kendisini tanımasına, kendisiyle ve toplumla barışık yaşamasına, bunun devamında da toplumsal huzur ve barışının kurulmasına hizmet eder.

İslamiyet’in beş esasından biri olan hac, Hicret’in 9. yılında farz kılınmıştır. Haccın farz olduğu hükmü, Kur’an-ı Kerim ve sünnette bildirilmiş ve bu hüküm konusunda müslümanların görüş birliği gerçekleşmiştir. Kur’an-ı Kerim’de; “Yoluna gücü yetenlerin evi (Kabeyi) ziyaret etmeleri, insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır” (Al-i İmran, 3/97) buyrulmuştur. Peygamberimiz de haccı, müslümanlığın beş esasından biri olarak saymış, haccın önemini ve yararlarını belirtmiş ve törenlerin nasıl yapılacağını fiilen göstermiştir. (İsam, İlmihal I, İman ve İbadetler, s. 517)

Hac ibadetini oluşturan başlıca unsurlar ve ifade ettikleri manevi anlamları şöyle anlatabiliriz:
İhram, mahşer gününde tam bir boyun eğiş ve temiz niyetle Allah’ın huzuruna çıkar gibi bütün lezzet, şehvet ve arzulardan sıyrılarak, yaratılışın en başındaki temiz fıtrata dönüşü simgeleyen bembeyaz bir kıyafete bürünmektedir. (Hökelekli, Hayati, Din Psikolojisi, T.D.V. Yay., 1998, s.239)

Beyaz ihram giymek kefenin simgesidir. Ölmeden evvel ölmeye işarettir. Beyaz ihram giyen hacıların oluşturduğu kalabalık hem eşitliği simgeler, hem de mahşer gününü hatırlatır. (Hücvuri, Keşful Mahcub, Hakikat Bilgisi, (çev. S. Uludağ), Dergah Yay., 1996, s.422) Sanki kişi yaratıldığı anda nasıl tertemiz bir manevi kıyafetle Rabbi’nin huzurunda dünya sahnesine çıkıyorsa yine Rabbi’nin karşısına aynı temiz manevi hallerle çıkabilme duygusunu ihram sayesinde yaşar.

İhram kişinin kendini geçici kaygı ve bağımlılıklardan kurtarışının sembolüdür. İhram süresince toplumsal barışı ve bütünlüğü bozucu, bencilliği uyandırıcı, geride bırakılan geçici haz ve menfaatleri hatırlatıcı mahiyetteki her türlü eşya ve fiiller yasaklanmıştır. (İsam, İlmihal I, İman ve İbadetler, s.512)
Vakfe mahşer gününde bütün insanların bir araya toplanarak, dünyada yaptıkları işlerin hesabını vermek üzere hazırlanıp beklemeleri gibi Arafat’ta topluca durup beklemelerini sembolize eder. (Hökelekli, Hayati, Din Psikolojisi, s.240). Böylece Arafat vakfesi insanın dünyaya ayak basışını ve kıyamette Allah’ın huzurunda bekleyişini hatırlatır. Hac ruhun Allah’a yükselişini temsil ettiğinden Kabe hedef değil, belki sonsuzluğa ve bu manevi atmosfere geçişin başlangıcıdır. (İsam, İlmihal I, s.512)

Arafat’ta vakfe, yaratılışının amacını kavrama halini kişiye yaşatır. (Hucviri, Keşfu’l Mahcub, s. 422) Kişi namazda iken kıyam duruşu esnasında Allah’ın huzurunda “hesap gününün sahibinin” Allah olduğunu ifade ederek mahşeri prova eder. Nitekim Mevlana Hazretleri’ne göre kişi kıyam duruşunda kıyametteki gibi saflar kurup hesap vermek üzere Allah’ın huzurunda durur. Kıyamet korkusuyla şaşkın, Hakk’ın divanında gözyaşı döker. Allah diyecektir ki; “Mahsulün hani? Verdiğim mühlet içinde işlediklerin nedir? Ömrün nereye gitti? Kuvvetini, ten gıdanı nereye harcadın? Göz cevherin neye yaradı? Kazancın ne oldu?” Böyle dertlendirici binlerce sual, Allah tarafından sorulur. Kıyama kalktıkça kul, bu gibi suallerden utanır, iki kat olup rükuya varır. (Can, Şefik, Konularına Göre Açıklamalı Mesnevi Tercümesi, Ötüken Yay., 2002, C.3, s.188-189)

İşte kul namazdaki kıyamda günde beş defa mahşeri ve hesap gününü yaşarsa, Arafat’taki vakfede de bu manevi halleri hisseder.

Hacının telbiye getirişi ise Allah’ın mülk ve hükümranlığının müşahhas sembolü olan kutsal belde Mekke’deki Allah evi Kabe’yi ziyaretle, defalarca etrafında tavaf dönüşü yapmak suretiyle itaat ve bağlılığını gösteren sözler sarfetmesidir. (Hökelekli, Hayati, Din Psikolojisi, s.240)

Lebbeyk nidalarıyla, hacceden insan “Buyur ya Rabbi! Davetine sözüm ve özümle geldim Allahım, emrin başım üstüme. Davetine sözüm ve özümle geldim ey eşi, benzeri, dengi, ortağı olmayan Allah’ım, emrin başım üstüne. Hamd senin, nimet senin, mülk de senin. Yoktur senin ortağın” demektedir.

Cüneyd-i Bağdadi, talebesine “Telbiye ettiğin zaman Rabbi’nin telbiyene cevap verdiğini duymadıysan telbiye etmiş değilsin” demiştir. (Hucviri, Keşful, Mahcub, s.622) Bu sözler ışığında, hacı Rabbi’ne “Davetine icabet ettim. Sözüm ve özümle sana geldim” dediğinde Rabbi ona “Cennet ve cemalullah nimetiyle hoşgeldin nimetlerime” demektedir. Hacı, “Senin dengin, ortağın, benzerin, eşin yoktur” der. Namazın Fatihasında okuduğu üzere “Senden başka ibadet edecek, dostluğuna başvuracağım kapım yok (velailahe gayruk)” dediğinde Rabbi ona, “Seni dostluk makamına, benim dostlarımın ulaştıkları manevi derecelere ulaştırdım” müjdesini verecektir. Hacı, “Hamd senin, nimet senin, mülk de senin” dediğinde Rabbi, “Hamdine övgüyle karşılık veriyorum ve seni övülmüş kullarım arasına katıyorum; nimetimi ve mülkümü şükrünün karşılığında emrine amade kılıyorum” diyecektir.

Tavaf, kainatın ve yaratılışın özeti, teslimiyetin ve ilahi kadere boyun eğişin sembolü sayılır. (İsam, İlmihal c.I, s. 512) Tavaf esnasında hacı, “Nereye dönerseniz Allah oradadır”(Bakara 2/198) ayetinin hakiki anlamını anlar; tevhid ve Allah’a itaat fikrini kazanır. (Dr. Ali Özek Başkanlığında Heyet,Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Kral Fahd Basım Kurumu, Medine, s.30)

Büyük veliler haccı nasıl yaptıklarını şöyle anlatmışlardır (Bayezid Bistami’den naklen): “İlk hacca gidişimde Kabe’yi gördüm, Kabe’nin sahibini göremedim; ikinci gidişimde Kabe’yi de Kabenin sahibini de gördüm; üçüncü gidişimde sadece Kabe’nin sahibini gördüm”. İbadetler de dahil olmak üzere, her yerde ve her zaman Allah’ın tecellilerini, rızasını, muhabbetini ve iradesini görmek, haccın esas amacıdır. Kabe böyle kişileri tavaf eder. Nitekim Bayezid; “İlk zamanlar ben Kabe’yi tavaf ederdim. Sonra onun beni tavaf ettiğini gördüm” demiştir. (Şefik Can, Mesnevi Tercümesi, 175)

Bütün gezegenlerin güneş etrafında dönmeleriyle Allah’ı zikretmeleri gibi tavaf eden hacı tavaf esnasındaki dönüşüyle kainatın zikrine ve tesbihatına ortak olur. Kişi bütün kainatın zikrine ortak bir kalple namaz esnasında Tahiyyat duasıyla ortak olur. Namaz kılan kişi, “Bütün dualar, senalar, selamlar, bedeni ve mali ibadetler, sözlerin en temizi Allah içindir” demektedir. (Aksekili Hamdi, Namaz Surelerinin Tercümesi, D.i.B.Yay., Ankara ,1972, s.57) Tahiyyat duasında namaz kılan kişi ile tavafıyla kainattaki varlıkların manevi tavaf ve zikirlerine ortak olan kişi, Rabbi’ne “Hayat sahiplerinin hapsinin yaratıcılarına takdim ettikleri fıtri hediyeleri sana sunuyorum” demektedir.

Cüneyd-i Bağdadi, talebesine kurban keserken nefsini boğazladığını düşünmediyse henüz kurbanı kesmediğini hatırlatmıştır. (Hücviri, Keşful Mahcub, s.422) Öyleyse hacı için kurban kesmek, kendi benliğini ve arzularını Allah yolunda feda etmek suretiyle tam bir manevi yücelme ve olgunlaşmaya ulaşmanın sembolüdür. (Hökelekli, Hayati, Din Psikolojisi, s.240)

Hac esnasında kurban keserek nefsimizi boğazlarız, namazda da Allah-ü Ekber (Allah en büyüktür) diyerek nefsimizi Allah yolunda kurban ederiz.
Mevlana’ya göre namaza Allah-ü Ekber diyerek başlayan kişi “Ya Rabbi biz sana kurbanız” demektedir. Devamında Mevlana, “Koyun keserken Allah-ü Ekber denilir.Mafolası nefsi de keserken aynı şey söylenir. Nefis için Allah-ü Ekber keskin bir kılıçtır, onunla başını kes de, can fanilikten kurtulsun. Ten kesilip; şehvetten, hırstan kurtulunca namaz da besmeleyle kesilmiş bir kurban gibi olur” demektedir. (Yeniterzi, Emine, Mevlana Celaleddin Rumi, T.D.V.Yay., 2001, s. 191)

Hac ve namaz ibadeti nefsin insana kötülüğü emreden yönüne karşı indirilmiş en etkili darbedir. Nefsin süfli isteklerinin Allah rızasını kazanma uğrunda kurban edilmesidir.

Hacı için şeytan taşlama insan tabiatında yer alan kötü eğilimleri ve bunlar vasıtasıyla insanı kışkırtmaya çalışan şeytanın etkilerini ortadan kaldırmak ve böylece akıl ve iradeyi yüceltip kişilikte hakim duruma geçirmek için kötülüğün sembolü olan şeytana karşı savaş açmaktır. (Hökelekli, Hayati, Din Psikolojisi, s.240) Böylece hacı şeytanı sembolize eden bir cisme taş atarken kendi içindeki olumsuz duygu, düşünce ve isteklere taş atmakla etkisiz hale getirmek üzere mücadele etme sözü vermektedir.

Bu noktada Cüneyd-i Bağdadi de talebesine, “Nefsini taşladığını fark etmediysen henüz şeytana taş atmış sayılmazsın” demektedir. (Hucviri, Keşful Mahcub, s. 422)

Kutsal mekanları ziyaret, bir kimsenin inanç kökleriyle bağlantısını tazelemesi bakımından önemlidir. Müslümanlık açısından düşünüldüğünde İslam peygamberlerinin ve arkadaşlarının tevhid ve adaleti hakim kılma mücadelesi, bu süreçte yaşanmış acı-tatlı anılar, adeta bir film şeridi gibi bu kutsal mekanları ziyaret eden kişinin gözünün önünden geçer. Bu nostalji kişiye daha yoğun bir dinamizm kazandırır ve daha üst düzeyde bir sahiplenme şuuru verir. (İ.S.A.M., İlmihal, s . 512)

Dihlevi’ye göre nefsi arındırmanın yollarından biri de salih insanların saygı duymakta oldukları, içinde bulundukları, Allah’ı zikirle manen imar ettikleri yerleri zikretmek, oralarda bulunmaktır. Çünkü bu durum yeryüzünü tedvirle görevli meleklerin himmetlerinin taallukunu celbeder, mele-i a’la sakinlerinin, hayır sahipleri için yapmış oldukları bütün dualarının içerisine orayı ziyaret eden herkes girer. Ziyaretçi, böylesi kutsal mekanlarda bu-lunduğu sırada, onlarır manevi halleri nefsine üstün gelir ve kendisi de o hayır sahibi büyük insanlar gibi olmaya başlar. (Şah Veliyullah Dihlevi, Huccetullahi’l-Baliğa, İslam Düşünce Rehberi, Mehmet Erdoğan, Yeni Şafak, İstanbul, 2003, s. 268)

Mesela Hz. İbrahim’in makamını ziyaret etmek, onun teslimiyetini, Allah’a itaatini ve onun ahlaki üstünlüklerini kavramaktır. Nitekim Hz. İbrahim “Benden sonra gelecek nesiller arasında iyi duygular içerisinde anılmamı nasib eyle” (Şuara, 26/3) diyerek gelecek nesiller tarafından hayırla anılmayı dileyen bir peygamberdir.

Hz. İbrahim “Ey Rabbimiz onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder” (Bakara, 2/129) diye duada bulunarak gelecek nesiller için duada bulunan bir peygamberdir.

Hz. İbrahim, namaz ve ibadet aşkı ile bizlere öncü bir peygamberdir. O, “Rabbim beni ve soyumdan gelen insanları namaza ait tüm hakları ve namzın şartlarını dosdoğru yerine getiren, namaz hususunda devamlı ve duyarlı olanlardan kıl” duasında bulunmuştur. Hz. İbrahim’in namaza olan sevgisinin bir hikmeti olarak namaz kılan geçmiş ve gelecek bütün nesiller, Salli-Barik dualarında, “Rabbim, Hz. İbrahim’in ailesine, dostlarına, ümmetlerine rahmet edip, onları manevi derece itibariyle yücelttiğin gibi Hz. Peygamber’in ailesine, dostlarına, ümmetlerine de rahmet edip onları manevi derece itibariyle yücelt” diye duada bulunmaktadır.

Hacı için Sa’y, Allah’ın rahmet ve lütfunu talep etmek için, nefse hoş gelen alışkanlıklardan yüz çevirip, rahat ve zevklerini terk ederek, olanca gücü ile belirli sınırlar arasında koşmaktır. (Hayati Hökelekli, Din Psikolojisi, s.240) Sa’y bir canlılık, bir arayıştır, sebeplere tevessül edip çalışmak ve gayret göstermektir. (İ.S.A.M., İlmihal-I, s.512)

Hacı, Safa ile Merve arasında koşarken dünyanın insanı aldatan ve Allah’tan uzaklaştıran yönlerinden kaçmaktadır. (Hucviri, Keşfü’l Mahcub,s. 70)

Safa ve Merve arasında yapılan Sa’y, Allah dışındaki herşeyden Allah’a kaçışı ifade eder. Sa’y insana Allah rızası için ve insanların saadetini sağlamak üzere gayret etme ve bu yolda daima koşma enerjisi verir. Bu yönüyle doktor için hastalarının sağlığı için mücadele etmek, müteahhit için insanların sağlam ve huzurla yaşayabilecekleri evler yapmak, imam için camisine gelen insanları bilgilendirip onların kalplerinde namaz sevgisini canlandırmak Sa’yın insana vereceği dinamizm ve samimiyetin sonuçlarıdır.

Hacı için Safa Tepesi manevi kirlerin döküldüğü noktadır. Hervele yapıp nefsinden kaçtığı noktadır. Merve Tepesi ise sükunet ve manevi huzurun indiği yerdir. (Hucviri, Keşfü’l Mahcub, s.622)

Hacı, Safa Tepesi’nde saflaşır, Merve Tepesi’nde mürüvvet faziletini kazanır, kamil insan olur. Kurbanı boğazlarken nefsin arzularını boğazlar, şeytan taşlarken kötülüğü emreden nefsini taşlar. Mekke’de Allah’ın konuğu olduğunu bilir, herşeyi memnuniyetle karşılar, huysuzluk yapmaz. Hacı için Müzdelife sadece varlığını Allah’a verdiği yerdir. Veda zi-yaretleri ise hacının nefsinden soyunup temiz bir yaratılışla Allah’ın huzuruna döndüğü makamdır. (Uludağ, Süleyman, İnsan ve Tasavvuf, MaviYay.,İstanbul, 2001, s.73)

Allah dostlarına göre müminin kalbi Beytullah’tır. İnanan insanın kalbi de Allah’ın evidir. Onun arşıdır. Yerlere göklere sığmayan Allah, mümin kulunun kalbine sığmıştır. (Uludağ, Süleyman, İnsan ve Tasavvuf , s.67)Gönül mü yeğ (üstün)Kabe mi yeğ eyit(anlat) bana aklı eren

Gönül yeğ(daha üstündür) durur zira kim gönüldedur dost durağı (zira gönül dostun evidir). (Yunus Emre)

Çünkü bildin müminin gönlünde Beytullah var

Niçin izzet etmedin ol Beyt’te Allah var. (Nesimi)

Allah dostları, Allah her an onların kalplerini gözleyip kontrol etmekte olduğu için kendi kalplerini kin, nefret, öfke, kıskançlık, şehvet, haset, kibir ve gurur gibi kötü ahlaki duygulardan uzak tutarlar. Onlar insanların kalplerini incitmeyi Allah’ın rızasından çıkmak gibi kötü görürler. Demek ki Kabe’yi ziyaret etmekten maksat, ahlakı düzeltmek, nefsi terbi-ye etmek, ruhu kötü duygulardan arındırmak, iyi ve erdemli bir insan olmak ve böylece Allah’ın yakınlığını kazanmaktır. Böyle bir insanın kalbi Allah’ın arşıdır. Ve Kabe’den daha yüksektir. İnsanın kalbini kırmak, gönlünü yıkmak Kabe’yi yıkmaya benzer. (Uludağ, Süleyman, İnsan ve Tasavvuf, s.73).

Ak sakallı bir koca bilmez hal nice

Emek vermesin hacca bir gönül yıkar ise. (Yunus Emre)

Sonuç itibariyle hac, uzun bir yolculuk ve zor bir ibadetdir; dolayısıyla büyük fedakarlıklar ister. Bu yüzden sırf Allah rızasıyla yapılan hac ibadeti, aynen imânın daha önceki küfür halini tamamen sildiği gibi insanın kul hakları hariç geçmişte işlemiş olduğu bütün günahlarına keffaret olur ve kişinin annesinden doğduğu günkü gibi tertemiz bir halde evine dönmesini sağlar. (Ş. V. Dihlevi, H. Baliğa, s.269)

Kısacası Hacı olmak için manevi açıdan olmak,olgunluğa ermek gerekmektedir. Allah Dostu alimlerin sözleri ve tecrübeleri bu konuda bizim ciddi rehberlerimiz olmalıdır. Gerçek hacılardan olmayı Yüce Yaratan hepimize nasip eylesin.

Şeriat

Yusuf Kaplan 12 Kas 2021, Cuma İslâm antropolojisinin kaynağı olarak din ve şeriat ya da pınar, ırmak ve umman Önce şu: Türkiye’de, “ş...