31 Ekim 2014 Cuma

SIKINTININ ÇARESİ

 
SIKINTININ ÇARESİ

Günümüz insanı,  daima varlığını tehdit eden, onu çeşitli streslere karşı mücadeleye zorlayan, intibakını bozan bir dünya içinde, insanlık tarihinin hiçbir devresinde olmadığı kadar yalnız, yapayalnız yaşamaktadır. Teknolojinin getirdiği aletleri medeniyet zanneden ve manevi değerlerden gittikçe uzaklaşan, fakat bunun boşluğunu başka bir şeyle telafi edemeyeceği için hayatı giderek artan bir sıkıntı kıskacı içine girmektedir. 

Sıkıntı sadece psikolojik duruma yansımaz.  Sıkıntı bazen kalbe, bazen mideye vurur.  Kimi kişiler iş görmeye mecali, takati olmadığını; kimileri ise çevreyle çatışmaya düştüğünü, öfkeli ve gergin olduğunu ifade eder. Bütün bunların altında yatan şey ise stres ve sıkıntıdan başka bir şey değildir. 

Sıkıntının bir de hastalık derecesinde olan şekli vardır ki  depresyon adı verilir.  Bu rahatsızlık doktor gözetiminde, çeşitli metotlarla tedavi edilir.

Sıkıntısı çok olanın çeşitli hastalıklara yakalanabileceğini de Peygamberimiz şu sözleriyle belirtmiştir:

“Bir kimsenin kaygısı çok olursa bedeni hasta olur. Ahlâkı iyi olmazsa nefsine zarar gelir. Münazaayı çok yaparsa mürüvvetten düşer, kerameti gider.”

“Her kimin yaradılışı yavuz olsa kendi nefsini azapta tutar.  Her ikimin gamı, kederi çok olsa kendini hasta eder.”

“Her gam çekenin başı dertten kurtulmaz.”

Günlük hayatta sık karşılaştığımız sıkıntının çaresine gelince; en başta dünyada imtihan içinde bulunduğumuzu ve kul olduğumuzu hatırlamalıyız. Peygamber Efendimiz (sav): “ Ey Abdülmuttalib oğulları, size bir belâ, hüzün, meşakkat veya bir sıkıntı gelirse Allah, Allah Rabbena lâ şerikeleh deyin.” buyurmuştur.  Bir başka hadislerinde şöyle dua etmiştir: “Allah’ım! Hüzün ve endişeden Sana sığınırım.”

  Yani yalnız olmadığımızı,  Rabbimizin yanımızda olduğunu ve O’na sığındığımızı  söylemeliyiz.

Birde şu var, aslında inanan insanın sıkıntısında bile ayrı bir hikmet vardır.  Peygamberimizin şu sözleri bunu gösteriyor:

“Müminin başına gelen hiçbir gam, keder, sıkıntı, yorgunluk, hastalık, hatta vücuduna batırılan hiçbir diken yoktur ki Allah onlarla onun günahlarını silmiş olmasın.”

Tabi ki bu;  sabreden,  karşılığını Allah’tan bekleyen, O’na yönelen ve her işinde O’nunla beraber olduğunu bilen kimse için geçerlidir. 
Prof. Dr. Sefa Saygılı

 

9 Ekim 2014 Perşembe

Rızık İnsana Âşık

 
 

Rızık İnsana Âşık

Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah'ın üzerinedir. Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekânı bilir. (Bunların) hepsi açık bir kitapta (levh-i mahfuz'da) dır.” (Hud, 6)
 
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Eğer siz Allâh’a gereği gibi tevekkül etseydiniz, (Allâh), kuşları doyurduğu gibi sizi de rızıklandırırdı. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları hâlde akşam doymuş olarak dönerler.” (Tirmizî, Zühd, 33; İbn-i Mâce, Zühd, 14)
 
Enes (ra) der ki: Hz. Peygamber (sav) ile beraber Medine’nin bir obasına doğru yola çıktık; yanımda da kendisinin abdest suyu vardı. Bir ara Peygamber (sav) bir vâdîye girdi; sonra başını kaldırıp bana eliyle işaret etti. Ben de oraya girdim; bir de baktım ki ağacın üzerinde bir kuşcağız gagasını ağaca vurup duruyor.  Efendimiz: “Ne diyor biliyor musun?” diye sordu. “Hayır” deyince şöyle buyurdu: “Diyor ki: ‘Allahım! Sen asla zulmetmeyen âdil zatsın! Görme özelliğimi kaybettim; şu anda da açım, n’olur beni doyur!” Bunun üzerine bir çekirge gelip gagasının arasına giriverdi. Sonra görüldü ki kuş gagasını birbirine vuruyor. Hz. Peygamber: “Ne diyor biliyor musun?” deyince yine “Hayır” dedim. Bunun üzerine şu cevabı verdi. “Diyor ki: ‘Her kim Allah’a güvenip dayanırsa O ona yeter; her kim O’nu anarsa O da onu unutmaz.” Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Enes! Bu günden sonra artık kimin işi gücü rızık peşinde koşturmak olabilir!? Kaldı ki, rızık, sahibini, sahibinin kendisini aramasından daha fazla aramaktadır.” (Aclunî, II, 317)

Şeriat

Yusuf Kaplan 12 Kas 2021, Cuma İslâm antropolojisinin kaynağı olarak din ve şeriat ya da pınar, ırmak ve umman Önce şu: Türkiye’de, “ş...