HAMİT AYTAÇ
(1891-1982) XX. yüzyılın
meşhur Türk hattatı.
O zamanki
adı Âmid olan
Diyarbakır'da doğdu. Asıl adı Şeyh Musâ Azmi'dir. Babası.
Müstakimzâde'nin Tuhfe'sinde adı geçen hattat Âdem- i Âmidî'nin torunlarından
Zülfikar Ağa, annesi Müntehâ Hanım'dır. Diyarbakır'da sıbyan mektebini, askerî
rüşdiyeyi ve idâdîyi bitirdikten sonra 1908'de yüksek tahsil için İstanbul'a
gitti. Bir yıl Mekteb-i Nüvvâb'a (1910'dan sonraki adıyla Mekteb-i Kudât) devam
ettikten sonra sanata karşı kabiliyetini gören hocalarının tesiriyle Sanâyi-i
Nefise Mektebi'ne kaydoldu. Fakat babasının
ölümü üzerine geçimini
sağlamak için çalışmak zorunda kaldığından
tahsilini tamamlayamadı. Haseki'de
Gülşen-i Maârif Mektebi'nde hat ve resim hocası olarak çalışmaya başladı; bu arada özel şekilde matbaa
işleriyle
de uğraştı. Rüsumat (Gümrük) Matbaası. Mekteb-i Harbiyye Matbaası ve sonra da hocası Mehmed Nazif Efendi'nin vefatı üzerine tayin edildiği Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye Matbaası'nda Mehmed Emin Efendi ile beraber hattat olarak çalıştı. Bir yıl kadar
da Almanya'da haritacılık ihtisası yapan Mûsâ Azmi Bey döndüğünde memuriyeti yanında geçim
sıkıntısı sebebiyle
Babıâli'de
Hattat Hâmid Yazı Yurdu'nu açarak
Hâmid
rnüstear imzası ile piyasaya
yazılar yazmaya başladı. Bir süre sonra da resmî görevinden ayrılıp kendini tamamen bu işe verdi. 1928 harf inkılâbından sonra atölyesini matbaa haline getirerek klişecilik, çinkografi, pantografi, mamul maddeler
için lüks etiket ve
kartvizit basımı gibi
işlerle
meşgul oldu. Bunların yanı sıra hat ile de ilgisini kesmeyerek yurt içinden ve yurt
dışından gelen özel
istekleri karşılamaya devam etti.
1960 yılında
Paşabahçe
Cam Fabrikası'na girdi, Burada imal edilen cam eşya üzerine
çeşitli yazılar yazdı. 1975'te emekliye ayrıldı; ömrünün geri kalan kısmını yazı yazmakla geçirdi. 19 Mayıs 1982'de vefat etti. Kabri Karacaahmet Mezarlığı'nda Şeyh Hamdullah'ın mezarının yakınındadır.
Hamit Aytaç yazı
sevgisini ve ilk
yazı derslerini, yetişmesinde
büyük
rolü
olan
sıbyan
mektebindeki hocası -sonradan Büyük Millet
Meclisi'nin
ilk dönem Diyarbakır
mebusu olan- Mustafa Akif (Tütenk) Bey'den aldı. Askerî rüşdiyede. aynı zamanda Ali Rızâ Bey
ekolüne bağlı bir
ressam olan Yüzbaşı Hilmi Bey'den sülüs, Vâhid Efendi'den de rik'a meşketti. Bu iki sanatkârdan Romen ve
Gotik yazılarını da
öğrendi. Ayrıca Hoca Esad Efendi ile Kolağası
Ahmed Hilmi Efendi'den de
sülüs ve nesih dersleri aldı. Yazıya
olan merakı sebebiyle mektepte bir yılını kaybedince
babası yazıyla uğraşmasını menetti. Ancak Sultan II. Ab-
dülhamid'in cülus yıl
dönümünde yazdığı
bir tuğra sebebiyle
aldığı ödül.
tekrar
yazıyla
meşgul olmaya başlamasını sağladı. İdadi yıllarında. Mustafa Rakım yolunda bir hattat olan akrabası Abdüsselâm Efendi'den sülüs ve celisini ilerletti, şahsiyeti ve sanat anlayışı büyük
ölçüde bu zatın etkisinde gelişti. İmam Said Efendi'den de istifade etti. Ayrıca resimle de
ilgilenerek ressam Ali Rızâ Bey tarzında eserler verdi ve daha çok peyzaj ile meşgul oldu.
İstanbul'a geldiğinde
Gülşen-i Maârifteki öğretmenliği sırasında mektebin müdürü Süreyya Bey vasıtası ile tanıştığı Hacı Nazif Bey'den celî-sülüs, Reîsülhattâtîn Kâmil (Akdik) ile Neyzen Emin (Yazıcı)
efendilerden
sü-
lüs ve nesih yazılarında faydalandı. Tuğrakeş İsmail Hakkı (Altunbezer) Bey'in ya- nında tuğra çekme tekniğini geliştirdi. Ta'likte bir müddet Hulusi (Yazgan) Efen-di'ye devam
ettiyse
de daha çok Mehmed Esad Yesârî'nin yazı örneklerinin etkisinde
kaldı ve onun yolunu benimsedi. 1916'ya kadar yazılarında
"Şeyh Musâ Azmî", "Musâ Azmî" veya sadece "Az-
mî", bu tarihten sonra ise Diyarbakırlı oluşuna telmihen "Hâmidü'l-Âmidî"
ya da yalnız
"Hâmid" imzasını kullandı ve daha çok bununla tanındı. Celî-sülüste Mustafa Rakım ve Sami efendiler yolunda
mükemmel bir sanat çizgisi ortaya koydu. Yetmiş beş yıllık sanat hayatının en parlak devresi 1920-1965 yılları arasına rastlar. Bu sürede
ve sonrasında sayısız eser
veren
ve hayatını hattatlıkla kazanan Hamit Aytaç'a, Türk sanatı ve kültürüne
üç çeyrek asra varan
hizmeti ve katkıları sebebiyle İstanbul'da
1982 yılında
Aydınlar
Ocağı Bilim ve
Sanat Kurulu tarafından "Üstün Hizmet Armağanı" verildi.
Hattat Hamit'in sanatını geliştirmede şahsi gayreti ve çabası ön planda gelir. O eskiusulde
bir hattatın yanında yetişmiş olmayıp daha çok hat otoriteleriyle mütalaa ve
müzakerelerde
bulunarak ve eski hattatların yazı örneklerini sabırla
ve titizlikle
inceleyerek
ilerlemiş ve başta celî-sülüs olmak üzere sülüs, nesih, celî, talik ve diğer yazı çeşitlerinde,
hatta Latin yazılarında
hemen hemen aynı kudrette kalem kullanan bir sanatkâr
şahsiyetiyle
kendisini sanat çevrelerine
kabul ettirmiştir. Hamit Aytaç, İslâm yazı sanatlarına yön veren ve İslâm dünyasının dikkatlerini İstanbul üzerinde
toplamayı başaran büyük Türk hattatlarının sonuncusudur.
En önemli eserlerinden biri, satırlarda "Allah" lafızlarını alt alta getirerek, diğeri de
Hasan Rızâ Efendi'nin mushaf-ı şerifini esas alarak yazdığı Kur'ân-ı Kerîm'lerdir. Bunların ilki 1974'te
ve daha
sonraki yıllarda İstanbul,
Almanya ve Beyrut'ta, diğeri ise 1986 yılında
İstanbul'da basılmıştır.
Kur'an
cüzü.
en'âm-ı şerif, Yâsîn-i
şerif, dua ve evrâd mecmuası,
elifba
türünde yayımlanmış eserleri yanında, hilye, kıta, murakka' vb. levha boyutlarında sayısız eseri olup bunların pek çoğu Türk ve
dünya koleksiyonlarına girmiştir. Eski harflerle ya-
yımlanmış yüzlerce kitap, dergi, gazete
ve mecmuanın kapak yazıları ile yeni harflerle neşredilmiş dinî ve edebî eserlerin Arapça metinlerinin pek çoğu onun kaleminden çıkmıştır.
Son
yazılarından oluşan Kırk Hadis, Abdülkadir Karahan'ın açıklamalarıyla
birlikte Kültür Bakanlığı'nca bastırılmıştır
(İstanbul
1977; Ankara 1985).
Şişli ve Söğütlüçeşme camileri ile Sirkeci Hobyar Mescidi'ndeki
yazıları, İstanbul Eyüp Camii'nin kubbe yazılan, Ankara Kocatepe Camii'nin mihrap üstü ve ana kubbe göbeği yazıları, Kasımpaşa Camii dış revakları üzerindeki Nebe'
sûresi, Kadıköy
Moda, Kartal, Pen- dik, Paşabahçe, Fındıklı, Hacıküçük,
Çanakkale Çan, Denizli Tavas camileri yazıları, mezar
taşlarına hakkedilmiş hatları onun celî yazıdaki dehasını ve kudretini gösterir. Özellikle Şişli Camii kapısı üzerindeki
celî-sülüs aynalı istifi dünyaca ünlüdür.
İstanbul Belediyesi Şehir
Müzesi'nde 4603, 4604, 4605, 4626, 4651, 4658,
4661 numaralarda kayıtlı celî-sülüs, celî- ta'lik ve celî-divanî
yazılan
da onun en güzel eserlerindendir.
İslâm Konferansı Teşkilâtı'na bağlı Milletlerarası İslâm
Kültür Mirasını Koruma
Komisyonu tarafından 1986 yılında İstanbul'da
düzenlenen milletlerarası ilk hat
müsabakasına onun adı verildi.
Hayatının son yıllarında yurt içinde ve yurt dışında pek çok talebenin yetişmesine
sebep olmuş ve icazet vermiştir. Hattat Halim Özyazıcı ve Iraklı Hâşim Muhammed el-
Bağdâdî
kendisinden
faydalananların başında gelir.
Bibliyografya:
İbnülemin, Son Hattatlar, s. 119-124; Habîbullah Fezâilî, Atlas-ı Hat, İsfahan 1391, s. 379. 380, 649, 650; Mahmûd Şükr el-Cebûrî, Neş'e-tü-hatti'l-'Arabî ve tetavvüruh, Bağdad 1974, s. 171-173; Naci Zeyneddin. Musavveretü'l-hatti'l-'Arabî, Beyrut 1974, s. 133, 150, 188, 194, 263, 352, 361; a.mlf.. Bedâ'icu'l-hattı'l-Arabî, Bağdad 1981, s. 193, 196, 252, 253, 293, 294, 302, 335; M. Uğur Derman.
"Hamid Aytaç",
Türk Hat Sanatının Şaheserleri, İstanbul 1982, s. 65-67; a.mlf..
"Hamid Bey",
Lâle, sy. 1, İstanbul 1982, s. 18-19; Kâmil el-
Baba, Rûhu’l hatti’l-Arabî, Beyrut
1983, s. 102-103, 134-136,
201, 221, 230, 246-251; Şevket
Rado, Türk Hattatları, İstanbul 1984, s. 267-269;
a.mlf., "Kaybettiğimiz Büyük Sanatkâr Hat- tat Hamid Aytaç", Türkiyemiz, sy. 39, İstanbul
1983, s. 1-4; Milletlerarası Hattat Hamid Aytaç
Hat
Yarışması (nşr.
IRCICA),
İstanbul
1985; İsmet Kerim
Yenisey, "Hattat Hamid'le
Mülakat", Selâmet, nr. 40, İstanbul 20 Şubat 1948, s. 12-13; Ali Alpaslan,
"Hamid Aytaç",
Hayal Tarih Mecmuası, sy. 11, İstanbul 1972, s.
16-20; a.mlf., "İslâm Yazı Çeşitleri",
Sanat Dünyamız, sy. 32, İstanbul 1985, s. 35; sy. 33 (1985), s.
33; sy. 35 (1986), s. 41 ; a.mlf., "Hat-
tat Hamid'in Kaybının Düşündürdükleri", Milliyet, İstanbul 04 Temmuz 1982; a.mlf.. "Hattat Hamid", Kaynaklar, sy. 1, İstanbul 1983,
s. 48-53; Necmeddin Şahiner. "Hat Ustası Hamid
Aytaç", Yeni Nesil, İstanbul 14 Şubat 1975; "Illüminating The Quran", Arabia, London 1981,
s. 74-75; Muhammed Harb. "Hamid: âhirül-hattâtini’l-izâm", el'Arabî, Kuveyt 1982, s. 76-81;
"Harflerin Bestekârı Kendisini Anlatıyor", İlme İrfana Ümrana Köprü, sy. 61, İstanbul 1982,
s. 8-15; İsmail Yazıcı, "Hattat Hamid ile Hastanede Yapılan Son Mülakat", Sanat ve
Kültürde Kök, XVI, İstanbul 1982, s. 10-26; Emin Barın, "İslâm
Âlemi
Hattat Hâmid'i
Çok İyi
Tanır",
Yeni Nesil, İstanbul 31 Temmuz 1982; Selçuk
Erez, "Bir Kültür Ustasının Ölümü", Güneş, İstanbul 1 Haziran 1982; "Regard sur la
Calligraphie Islamicue: Calligraphe Hamid Aytaç",
Bulletin d'lnformaüon IRCICA, İstanbul
1982, s. 11-13. (M. Hüsrev SUBAŞI, “Aytaç,
Hamit”,
DİA., IV, 287-289.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder