5 Haziran 2011 Pazar

BONCUKCU CEMİL BABA - HACDA MANTI


BONCUKCU CEMİL BABA

Asıl adı Cemal Kazan'dır.
Ancak o, ''Cemil Baba" olarak tanınmıştır.
Cemil Baba 1912 yı1ında Kayseri'nin Deliklitaş Mahallesinde doğmuş, daha sonra Talas'a yerleşmiştir.
1982'de de burada vefat etmiştir.
Halk arasında ''Hacı Cemil, Mavi Boncuklu Cemil Baba, Boyacı Cemil!' gibi adlarla anılan Cemil Baba evlenmemiştir.
Ölesiye kadar sırtında bir boya sandığı ile dolaşmış ve çevresinde kerametleriyle tanınmıştır.
Kendisine yakınlık gösteren insanlara mutlaka bir şeyler veren Cemil Baba, nasihat etmekten de geri durmamıştır.
İşte onun çevresindekilere söylediği sözlerden bazıları :
''Beni benden alıp kendisine bağlayandan başkasına bağlanamam. Öyle Âşık ol ki, Âşıklar sana Âşık olsun!.''
"Zamane insanlarını cehenneme götürecek iki önemli şey var : Birisi söz söylemek. Öbürü ise yemek yemekte i'tiyad göstermemek!"
"Bizim yakınlığımız iman yakınlığıdır. Şunun bunun yakınlık dediği sadece uzaklıktır. Bu yola girenler için tek yakınlık vardır. iman yakınlığı. Bizim sabunumuz Tevhiddir!."
"İnsanoğlu meleklerden çok üstün bir varlıktır. Ona bu üstünlüğü Nefs bahşediyor. Meleklerde bu yoktur. Fakat bu İNSANı bulmak zordur. Nerede o eli öpülesi İNSAN?"
"Malınız-mülkünüz sizi gurura düşürmesin ki, onda dünyalık korkusu vardır. Kainatı hükmü altında bulunduran Allah, bu eseriyle gururlanmazken, insana ne oluyor da küçük eserleriyle gururlanıyor?''
Ömrü boyunca münzevi bir hayat yaşadı. 1982'de öldüğünde 70 yaşındaydı.
Talas mezarlığına defnedildi.
Sevenleri daha sonra mezarının üzerine kubbesi olmayan küçük bir türbe yaptırdılar.

HACDA MANTI

Bir kısım hacılar¸ Ravza-ı Mutahhara'da kıldıkları ikişer rek'at tahiyyet-ül mescit ve şükür namazlarının ardıdan¸  Peygamber Efendimizin kabrini ziyaret etmişlerdi.  Gönülleri¸ kutsal bir görevi yerine getirmenin huzuru ile doluydu. Kalplerinin en derin¸ en ulaşılmaz¸ ücra köşelerine sanki ırmaklar akmış; yüreklerindeki en paslı kirlerden dahi arınmış olmanın getirdiği  rahatlıkla¸ Mescid-i Nebevi'den  çıkmış¸ hemen yanındaki Ravza-i Mübareke denilen kısmın¸  gölgelik bir yerinde dinleniyorlardı. Gölgede olmalarına rağmen¸ kızgın güneşin etkisi¸ onları perişan ediyordu. Hacı Salih Efendi ¸ mendiliyle yüzünde biriken ter tomurcuklarını  sildi.  Yanındaki zemzem şişesini tepesine dikti. "Aç karnına da su içilmiyor ki!.." diye mırıldandı. Sağ yanında oturan  Zavzacı Mehmet Ağa'ya  dönerek:
             - Allah  tekrarını nasip etsin Hacı¸  dedi.
              Zavzacı Mehmet Ağa başını salladı.
             -  Amin¸ cümleyle birlikte...
              Sonra gülerek Kunduracı Hasan Efendi'ye takıldı.
             - Ne düşünüp duruyorsun¸ Hasan Efendi. Yoksa¸ dükkâna mı takıldı kafan?
     Kunduracı Hasan Efendi¸ gözlerini yolun karşısındaki Cennet-ül Baki'den ayırarak¸ yeni  bıraktığı sakalını  kaşıdı.
             - Yoo hayır¸ dükkânı çocuklara bıraktım¸ onlar idare ederler de... Hayırdır inşallah¸ bugün rüyamda anamı gördüm.  Gelirken hasta bırakmıştım zavallıyı. Ölüp ne yapmasın. 
             - Hayra yor¸ hayır olsun: Sağlığına işarettir inşallah!
             - Amin¸ Hacı Efendi¸ amin!
          Orada oturan Hacıların bakışları Salih Efendiye kaydı. Gözlerinden süzülen yaşları mendili ile kurulamaya çalışıyordu. Bir süre sessizce Salih Efendiyi seyrettiler. Gözlerindeki yaş¸ giderek sesli bir ağıta dönüşmüştü. Dayanamayıp sordular.
              - Hayırdır Hacı Efendi.
              Hacı Salih Efendi  içini çekerek hafifçe gülümsedi.
             - Yok bi şey. Yarın gideceğimiz aklıma düştü de¸ Resullah Efendimizden ayrılmanın acısı şimdiden içime oturdu. İnanın bana Hacı Efendiler¸ çocuklarımdan ayrılırken hiç üzülmedim¸ hiç de ağlamadım. Lakin buna dayanamıyorum. Ama gitmek zorundayız. Ne tuhaf değil mi? Hac farizasını yaparken¸ evimiz¸ memleketimiz hiç aklımıza bile gelmedi de¸ şimdi oraları düşünmeye başladık.  Bu da Rabbimin bir hikmeti  olsa gerek.
             Hasan Efendi'nin yüzündeki  üzüntü  kaybolmuş¸ yerini  hafif bir gülümsemeye  bırakmıştı. Başını tasdik anlamında sallayarak;
             - Doğrusun¸ Salih Efendi¸ dedi: Buranın çekiciliği bir başka oluyor. Mıknatıs gibi bir  şey. Mesela bu kadar güç¸ bu kadar eziyetli bir yolculuk¸ gittiğin başka bir yerde olsun¸ bir daha gitmeye tevbe edersin. Ama burası öyle değil: Onca yorgunluğa ve sıkıntıya rağmen¸ seneye nasıl yapıp da tekrar gelebilirim diye düşünüyorum.     
             Hacı Salih Efendi¸ sağ eliyle midesini sıvazladı. Açlığa pek tahammül edemeyen bir bünyeye sahipti.
             - Ben iyice  acıktım. Siz acıkmadınız mı?
               Salih Efendi'yi tasdik edercesine söylendiler.
             - Ne yiyelim.
Salih Efendi¸ bu kez muzipçe  gülümsedi.
             - Şimdi şurada¸ yoğurtlu¸ sumaklı bir Kayseri mantısı olsa¸ yemez misiniz?
Hepsi birden gülüştüler.
              - Şimdi  mantıyı nereden bulalım? dedi  Zavzacı Mehmet Ağa.
Kunduracı Hasan Efendi içini çekti.
              - Nerden söyledin? Şimdi  benim de canım istedi.
             O ana kadar¸ bir kenarda sessizce onları dinleyen Cemil Baba¸ yerinden yavaşça  kalktı. Onun kalktığını gören Zavzacı Mehmet Ağa  seslendi.
              - Nereye gidiyorsun Cemil  Baba?
              - Kayseri'ye mantı yemeye.
             Sonra da hızlı adımlarla¸ telefon kulübelerinin o tarafa doğru yürüyüp¸ kalabalıkların içinde kayboldu.

             Cemil Baba¸ bütün Kayserililer'in tanıdığı¸ sevdiği bir insandı. Bazen muzip¸ bazen da insanı düşündüren sözleriyle tüm Kayseri halkının gözünde ayrı bir yeri vardı. Elinden hiç düşürmediği boya sandığı ile¸ halkın arasında gezer¸ üzerindeki elbiseleri hiç çıkarmazdı. Kimsenin beklemediği bir anda¸ içinden geçirdiklerine cevap verir¸ bazen de ‘konuşmam yasak' deyip başından savardı. Çoğu kez de şifreli cevaplarla¸ yolunu bekleyenlerin akıllarını karıştırırdı. Sandığında hiç eksik olmayan mavi boncuğu¸ isteyen ve yolda rastladığı herkese dağıtır¸ onlarla ilgili  bir şeyler söylerdi. Bu yüzden adı¸ Mavi Bocuklu Cemil Baba'ya kadar çıkmıştı. Bazen da tanıdığı kişilere¸ zengin¸ fakir ayırmaksızın  ekmek götürüp verirdi. Onun hakkında¸ kimi meczub¸ kimi velî¸ kimi de deli diye düşünürdü.
             Kunduracı Hasan Efendi¸ Cemil Baba'nın  arkasından uzun süre baktı. Kayseri'deki dükkanına sık sık uğrayarak¸ ekmek bırakır; "Bunu hastana götür yesin." derdi. Evine hiç girip çıkmadığı halde¸ anasının hasta olduğunu nasıl bildiğine bir türlü akıl erdiremez; Cemil Baba'nın ermişlerden olduğuna  hükmederdi.
              Hacı Salih Efendi¸ dizlerindeki  varisi ovuşturarak.
               - Cemil Baba'yı kızdırdık herhalde¸ dedi.
               Zavzacı Mehmet Ağa¸ alnındaki ter tomurcuklarını mendiliyle silmeye çalışırken:
              - İyi ama Hacı Efendi¸ dedi; sen de şu mübarek topraklarda mantı ziyafeti düşünüyorsun. Baksana¸ Hacı Cemil kızgınlığını belirtmek için "Kayser'ye mantı yemeye gidiyorum" dedi.
    Hasan Efendi¸ hafifçe güldü.
    - Onun işine akıl ermez¸ dedi. Bir keresinde hava günlük güneşlikken¸ Hunat Cami'si cemaatine¸ "Yağmur yağıyor¸ yağmur. Hepiniz ıslanıyorsunuz!" demişti de¸ çoğu gülmüştü. Halbuki ¸ yağmur rahmet değil mi¸ Hacı Efendiler?
     Hacı Salih Efendi ¸Cemil Babayı kaçırdığına üzülerek;
     - Bir mantı olsa kötü mü olurdu ? dedim. Bunda kızacak¸  ne var sanki?
    Sözünü tam bitirmişti ki¸ karşıdan elinde bir tepsi mantı ile Cemil Baba'nın geldiğini gördü.
    - Bak işte¸ Cemil  Baba  mantı  getiriyor.
    Hepsinin de yüzü renkten renge girmiş¸ şaşkınlıklarını gizliyememişlerdi.

     Cemil Baba¸ bir tepsi mantıyı önlerine koyarken¸ net bir cevap vermekten kaçınır gibiydi.
    - Hem mantı istersiniz¸ hem de nereden buldun¸ dersiniz.
    Cemil Baba'nın kızmasından korktukları için¸ fazla üsteleyemediler. Herhalde ailece gelen Kayserili Hacıların birinden istemiştir¸ diye düşündüler. Cemil Baba mantıyı  koyduktan sonra¸ geldiği yöne doğru yürümeye başladı.  Bir an gitmekten vazgeçmiş gibi durdu. Geri dönerek¸
    Hacı Salih Efendi'ye seslendi:
     - Giderken tepsiyi evine götür¸ dedi.  Sonra yeniden kalabalıkların  içinde kaybolup gitti.
   Mantı ziyafeti bittikten sonra¸ Zavzacı Mehmet Ağa¸ misvakla dişlerini temizlerken:
    - İyi ama¸ bu tepsiyi ne yapacağız? dedi.
    Kunduracı Hasan Efendi¸ Cemil Baba'nın kerametlerini duyduğu için¸ onun her hareketinde bir hikmet olduğuna inanan birisiydi. Kendinden emin bir vaziyette:
     - Tepsiyi Salih Efendi evine götürecek¸ dedi. Cemil Baba böyle dediğine göre¸ bir sebebi vardır.
    Hacı Salih Efendi¸ konunun üzerinde fazla durmadı.  Tepsiyi  eşyalarının arasına yerleştirdi. Ülkesine dönmeden önce¸ biraz hediyelik eşya ve hurma alması gerekiyordu. Yavaş yavaş toparlandı. Uçaklarının kalkmasına 24 saat  kalmıştı.
    - Ben biraz alış-veriş yapacağım; sonra da hurma pazarına gideceğim. Akşam otelde görüşürüz¸ dedi.
     Kunduracı Hasan Efendi gülümsedi. Güldüğü zamanlar alnındaki kırışıklıklar iyice belirginleşiyordu.
    - Ben de elektronik cihazlara bakacağım. Torunlarım atari midir¸ nedir; isteyip duruyorlardı.
    Hep birlikte alış-veriş yapmak üzere kurban caddesine doğru yürüdüler.
                                  *                                                                     *
     Hacı Salih Efendi'nin evi¸ gün boyu hayırlı olsuna gelen misafirlerle dolup taşmıştı. Akşam Hacı sofrası da bir hayli kalabalıktı. Yatsı namazının ardından¸  yavaş yavaş dağılan misafirleri gönderdikten sonra¸ koltuklardan birine oturdu. Sandalyelerden birini çekip¸ ayaklarını uzattı. Hâlâ üzerindeki yorgunluğu atamamıştı. Büyük kızına bir kahve yapmasını söyledi. Bir aydır Türk kahvesini özlemişti. Gözleri bir noktaya takılıp¸ düşünceleri yeniden Kâbe'ye doğru kaydı. Arafat'a çıkışını¸ Merve ile Sefa arasındaki dönüşünü ve Beytullah'ı tavaf ederken iri yarı zencilerin arasından cılız bedeniyle nasıl sıyrıldığını hatırladı. Orada bu kadar yorulduğunu hissetmemişti. Oysa buluttan nem kapan bir bünyesi¸ fazla yol yürüyemeyen varisli bacakları vardı. Hafifçe gülümsedi.  "Hangi ev sahibi¸ misafirine eziyet eder ki..." diye mırıldandı belli belirsiz. Şimdiye kadar gidenlerin anlattıkları ne kadar doğruymuş meğer. Anlatılmakla anlaşılmıyor¸ mutlaka  o havayı teneffüs etmek¸ o duyguları yaşamak gerekmiş. Seneye bir kez daha gidebilmenin imkanlarını şimdiden araştırmalıydı. Hem bu kez hanımını da birlikte götürmeliydi.
    - Baba kahven!
     Kızının sesiyle düşüncelerinden ayrıldı. Ayaklarını sandalyeden çekip kahvesini aldı. "Höpürdeterek" iri bir yudum çektikten sonra:
    - Sağ olasın kızım¸ dedi. Çoktandır özlemişim mübareği. Annen ne yapıyor¸ içerde?
    Seneye birlikte gideceklerinin müjdesini şimdiden vermek istiyordu.
    - Hele bir yanıma gelsin.
     - Getirdiğin eşyaları yerleştiriyor baba.
    O sırada hanımı¸ elinde   Hacı Salih Efendi'nin getirdiği mantı tepsisi ile söylenerek içeri girdi.
    - İlahi Hacı efendi¸ bu tepsi sende ne geziyor? Dün komşular bizdelerdi. Hep birlikte mantı yapmış yiyorduk. Cemil Baba geldi¸ mantı istedi. "Herhalde fakir birine götürecektir¸" diye bu tepsiyle mantı vermiştim. Şimdi senin  eşyalarının içinden çıkıyor.
    Hacı Salih Efendi'nin içtiği kahve¸ anlık bir hayretin getirdiği şaşkınlıkla elinden döküldü. Yudumu boğazına takılıp kaldı. Güç işitilir bir sesle; "Allahuekber" diyebildi. Hac'da olanları hanımına tek tek anlattı. Bu sefer şaşırma sırası hanımındaydı.
    - Cemil  Baba'ya ermişlerden derlerdi  de pek aldırış etmezdim. Allah'ım¸ sen beni  affet¸  diye pişmanlıkla söylendi.

3 yorum:

Unknown dedi ki...

Allah gani gani rahet eylesin mekani cenet olsum

Mustafa Teker dedi ki...

Selamün aleyküm sevgili Kayseri hemşerilerim, Rahmetli Cemil baba bizim hacıemminin arkadaşı olurmuş, Birlikte bir çok kerametine şahit olduğunu kendisinden bir çok defa dinlemişliğim oldu. Bu seferki kerametide rahmetli olduktan 38 yıl sonra daha geçen hafta 06-11/01/2020 de gerçekleşti. Eşi vefat eden hacıemmi üzülmektedir ve hasta olan baldızını ziyarete komşu köye gider, gelirken köprüde Cemil babaya benzettiği ve tarif ettiğine göre " üzerinde bir elbise vardı ama bu dünyada öyle bir elbise görmedim, ayağında bir ayakkabı vardı çok güzeldi, gözleride iri iri aynı Cemil babaya benziyor diye düşündüm" yanıma yaklaştı, Allah c.c. ziyaretini kabul etti dedi, karşıdan 2-3 başı ve kolları açık bayan geliyordu, onları görünce domuz lee diye sordu, (bu soruyu 38-40 yıl öncede çarşıda gezerken aynı cümle ile sormuştu dedi)bende evet domuz dedim. Sonra kayboldu, bn onu aramaya başladım, o esnada bayanlar yanıma geldi ve hacı baba bir şeymi kaybettin ney arıyorsun dediler, ben yok kızım bişey kaybetmedim dedim ve eve geldim. Bütün bunlar gündüz uyanıkken yaşanmış gerçek ve günceldir. Rahmetli Cemil baba arkadaşını bu dünyada yalnız bırakmamış ve halinden haberdardır. Aynı günün gece 2-3 civarı, hacı baba Allahım bu gün yaşadığımı tam anlayamadın, işin esrarını bana bildir diye dua eder ve uyuyakalır. Rüyasında Cemil baba yatağının kenarına oturur ve benim kim olduğumu merak etmişsin, ney yapacaksın kim olduğumu, sen üzülme eşim annasine babasına kavuştu, ne diye üzülüyorsun demiş. Hacı emmi eşini yanında annesi babası ölüş küçük 3 çocuğunu birde ebesini görmüş, eşine çocuklar için kim bunlar demiş, eşi; tanımadınmı? bunlar bizim çocuklarımız demiş, şunlar kim diye sormuş annemle babam demiş, peki şu kim diye sormuş, eşi sen tanıyorsun onu eben olur demiş, (hacı emmi onlar biraz uzaktaydı net göremiyordum dedi)eşi tek tek tarif etmiş. Bu da gündüz canlı geçe rüyada 2 defa Cemil baba eski arkadaşına teselli ve müjdeli haber ile görünmüştür. Daha önce anlattığı talas otobüsünden indirilmeleri ve Cemil baba kapat gözünü diyerek elinden tutması gözünü açınca harman mahallesine gelmişiz, otobüste yeni geliyordu diye anlattığı, eve gidişi evde her tarafın birden halı ile döşendiği, ortaya birden sofra gelmesi, herşeyden 3 adet olup aldıkça tamalanıyordu, hiç eksilmiyrdu, Cemil baba ye hacım ye bir daha bulaman demesi, doyduktan sonra önce sofranın kaybolması, sonra halıların kaybolması ile tekrar göz kapatıp çarşıya gelmeleri, Cemil babanın hacım seninle hacıya gidelim demesi, ben zaten her cuma cuma namazını orada kılıyorum demesi, ancak ömrü vefa etmeyip 1-2 hafta sonra vefat etmesi ile hacı emmi sonra hacıya yazılıyor, hacıda yaşadıkları beytullah muhafızları tarafından kayırılması aranmaması, ve bir çok serbestlik yaşaması Cemil babanın orada çok yardımının olduğu kanaatini vermiştir. Birde hacı emminin yaşadığı ve anlattığı keramet "hacı emminin çocuk hastalanmış doktora götürüp ilaç yazdırmış çocuğu annesiye eve göndermiş, ilaç almaya gitmiş almış eve giderken Cemil baba denk gelmiş, Cemil baba "çocuk öldü lee" demiş öldü herhalde Camil baba demiş, öldü öldü, götürde ver ilaçları demiş, almazlarki Cemil baba dedim alırlar alırlar çocuk öldü ne yapacaksın demiş, eczaneye gittim, çocuk öldü ilaçları alın dedim, almıyorlar, ısrar ediyordum, birden Cemil baba girdi içeri, "alın alın çocuk öldü ne yapacak ilacı" iye kızdı, o zaman eczacı aldı dedi. dışarı çıktık, Ahmet ağaya Selam söyle çocuğu yıkayın kefenleyin defnedin beraber dedi. Ben Ahmet ağa kim diye düşünürken "ne düşünüyon Her gün camiyi açan Ahmet ağa varya o dedi. Eve gittim çocuk gerçekten vefat etmiş, Ahmet ağaya selamını söyledim, Vaaaliikuumm Selaaaaam diye selamını aldı dediği gibi yaptık dedi. Bence tam roportajlık bir konu. Bir kaç daha kerameti var ama yazmak zaman alıyor ve işteyim. Bilginize sunar Selam ederim. Mustafa Teker Kıranardı. musteker38@gmail.com

Adsız dedi ki...

ALLAHIN SELAMI RAHNMETİ ÜZERİNE OLSUN CEMİL BABA

Şeriat

Yusuf Kaplan 12 Kas 2021, Cuma İslâm antropolojisinin kaynağı olarak din ve şeriat ya da pınar, ırmak ve umman Önce şu: Türkiye’de, “ş...