19 Aralık 2009 Cumartesi

HU RİSALESİ


HU RİSALESİ

Ekabir-i Rical-i Celvetiyeden Ruh-ul Beyan tefsirinin sahibi Şeyh İsmail Hakkı Bursavi (K.S.) hazretlerinin "HU" ismi hakkında icmalen tahkikatlarıdır (özet incelemeleridir).
HU Bu kelime-i hüviyet ki sofiyyeden hakikatı ineceleyenlerin zikri, ve özellikle halaka-i cemiyet ve akdi meclisde galibi zikirdir. (öne çıkan zikirdir) Erbabı inkar onun hakkında dedikodu ederler ve zikredenlerin yolunu hatalı görürler. Böyleleri katıksız cahil, aptal ve uydurukçulardır. Ey şuursuz inkarcı ve ey nursuz ifratçı (aşırı giden) , hele bu hususda hakikat erbabını inkar edersin bari kendi cinsinden olan ehli zahiri (zahir ehli) nice inkar edersin.
İmam Fahr Razi ve Issan ve emsali gibi, zira bunlar tefsirlerinde ve haşiyelerinde ("HU") kelimesinin zamir olduğunu benimsedikten sonra ismiyetini dahi benimsemişlerdir. Nitekim "Allahu lailahe illahu" ayetinin açıklamasında demişlerdir ki kelam-ı mezkur (zikredilen söz) mübteda ve haberdir. Ve haber cümle olsa mübtedaya ait zamir lazımdır. Dersen kelime-i "HU" da iki itibar vardır. Biri haber olmak ve biri dahi isim olmakdır. Zamir olursa zahirdir. Ve eğer isim olursa "Elhakka mel hakka" kabilinden olur . Yani müzheri (işaret olunanı) ikame müzherde (işaret olunanda) ibraz etmen (belirtmek) zamirden manidir (zamire gerek yoktur). Pes takdir-i kelam "Allahu lailahe illallah" demen olur. Elhasıl celale (celle celalehu) nice isimse "HU" dahi öyle isimdir. Ve imam Suyuti ve gayrileri dahi ona zahir olmuşlardır (benimsemişlerdir) ve hakikat erbabı "hud" ismiyetine (isim olmasına) binaen evveline (öncesine) lam idhal edub (ekleyip) Alim el hu demişlerdir. Bu eğer "HU" zatiyeye delalet eder isim olmasa evveline lam idhal olmazdı. Hususan ki istilahta münakaşa (terminolojik tartışma) yoktur. Her kavmin örf ve ıstılahları vardir ki orada Ehadehume ahiri cerh etmen cari olmaz (ikiden birinin diğerini bozması geçerli olmaz) ve bir nesnenin haber olması ismiyetine menafi (mani) değildir. Zira zamirler isimler kabilindendir. Bu görüşler üzerine bu "HU" zamir olsada, olmasa da, isimdir. Ve zamir olduğu surette zahiren "HU" "HU" demen "O, O " demektir. Onun için erbabı inkar Ta'n ederler (kınarlar) hakikatta ise "Allah, Allah " ve "Hak, Hak" demektir. Zira indi sofiye (sofilere göre) de mevcut hakiki (hakiki varlık) Allah teala dır. Vücut (varlık) da hiç kimse onunla müşterek değildir. Pes vahide raci (Tek olana yönelik) olan zamirde iştirak (ortak) olmayacak "HU" demen bila ihtimal "Allah" demek olur. Eğer sen dahi sofiyyeyi muhakkikin (hakikat ehli sofiler) gibi mercii vahidi tayin edip sırrı vahdete (birlik sırrına) vasıl (ulaşabildinse) evvela bil ki sana dahi "O, O" demek yoktur. Belki "Hak , Hak" demek vardır. Ve eğer meci vahid den bi haber olup Vücud-u mümkine (varlığı mümkün olanlara) dahi vücud (varlık) verdinse enaniyette (alçaklıkta) kaldın ve sana "HU,HU" demek değil "Allah, Allah" desen dahi fayda vermez. Zira sözün var amma halin yoktur ve hal olmayınca kiil ve kal (dedikodu ) den yüzü kara ey bi hayır (hayırsız) tefsir okursun fakat külli şey-in halikin olveche (Allah tan başka her şey yok olucudur) nassında ne yazılır kalbine yazmazsın ve fenafillah dan kendine bir iş düzmezsin. Çünkü her nesne ki fi nefsi-l emir de helak olucudur ve helakin vücudu mevhumuna (sonradan kazanılan vücud) itibar yoktur. Bu "lailahe illallah" filhakika (hakikatte) " Lamevcude illallah" demektir. Zira ihtisası uluhuyete ihtisası vücud lazım gelir. Ve emir ve nehy ve tekalif (teklifler) zahiri ta'yin ve ta'atüde (sayılara) racidir (yöneliktir) ve eğer bu manadan na agah isen sakın (mevcudum)(varım) deme zira suret-i tevhid seni şirkten tahlis edemez (kurtaramaz). Nitekim Kur'an-ı Kerim de gelir "vema yü'min ekserihum billahi illa vehüm müşrikün" (Yusuf,106) yani vucud mecazi-yi (mecazi varlığı) isbat eden kimsenin imanı hakiki olmaz. Zira meyli tagut etmekten değildir (hali kendini kurtaramaz) ki sıfat, ehli şirktendir. Bundan sonra "HU" kelimesinden mevhum (anlaşılan mana) olan hüviyet ilk önce Allah’ı tayin etmektir ve onun ahiri (sonu) kelamdır (sonradan olan şeyler) ve cem'i alem kelamdan ibarettir vesair sıfatı kemaliye dahi onda münderictir ve bu kemalat kable-i tecelli (tecelli en önce) sicn zat' (Allah ın gizli zatı) tır gizlenmiş idi sonra zahire geldi (açığa çıktı) ve mezahir (bu açığa çıkma) yüzünden vücud buldu ve ainiye-i imkanda (görünen imkanda) münevver sıfatı mütecelliye oldu. Nitekim gayri mevzuda şerh ve tefsir olunmuşdur. Ve bu icmal sana Şeyh İsmail Hakkı dan hediyedir ki, baisi serahı dildir. (gönlünü hoş etmektir) Ey aşık heman kumru gibi "HU HU" diyegör. Zira bu sırrı vücud her zaman kaim olmaz.
Vallahü muvaffiku veka fil esrar fi hilal eyyam iydul fitr. Şeref ve izzet ancak O’na mahsustur.

Hiç yorum yok:

Şeriat

Yusuf Kaplan 12 Kas 2021, Cuma İslâm antropolojisinin kaynağı olarak din ve şeriat ya da pınar, ırmak ve umman Önce şu: Türkiye’de, “ş...