31 Mart 2012 Cumartesi

İNSAN DENİLEN MUAMMÂ



Mesnevî Bahçesinden İNSAN DENİLEN MUAMMÂ
Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- aşk, vecd ve istiğrak dolu hayatını üç kelime ile ve üç merhale olarak şöyle ifade eder:
“–Hamdım, piştim, yandım!..”
Hakk’a yakınlık lezzetini tatmadan evvelki devresini “Hamdım”, ilâhî hazza nâil olduğu devreyi “Piştim”, kâinattaki esrar tecellîlerinin kendisine bir kitap gibi açılıp ayân olduğu devreyi de “Yandım” sözleriyle ifâde etmiştir.
Bu Hak dostu, “Ölmeden önce ölünüz!..” sırrının tecellîsi ile, yani dünyevî ve nefsânî ihtiras ve arzularının esâretinden kurtularak ölümün ürkütücü yüzünü güzelleştirmiştir. Bu sâyede o, “şeb-i arûs” olarak isimlendirdiği o mukadder vefât gününü, aslında “Hüsn-i Mutlak”a kavuşma gecesi hâline çevirmiştir. İşte böyle bir kavuşmanın hasret ve sevinci içinde gönül lisânından şu yakıcı mısralar dökülmüştür:
“Vefâtımdan sonra benim kabrimi aç ve gönlümün ateşi sebebiyle kefenimden nasıl duman yükseldiğini gör!..”
* * *
“Ölüm gününde tabutum götürülürken, bende, bu dünyanın dert ve gamı var sanma! Dünyadan ayrıldığıma üzülüyorum zannetme!”
“Sakın ola ki, öldüğüm için bana ağlama! «Yazık oldu, yazık oldu!» deme! Eğer ben yaşarken nefse uyup şeytanın tuzağına düşersem, işte hayıflanmanın sırası o zamandır!
“(Fakat ben ruhumla büyük bir heyecan içerisinde vuslata doğru kanat açtığımda sakın ola ki) cenazemi görüp de; «Ayrılık, ayrılık!» deme! Bilesin ki o vakit, benim ayrılık vaktim değil, (Rabbimle) «buluşma» yani vuslat vaktimdir!”
“Beni toprağın kucağına verdikleri zaman sakın; «Veda, veda!» deme! Çünkü mezar, öteki âlemin, cennetler mekânının perdesidir!”
“Batmayı, gözden kaybolmayı gördün ya, bir de doğmayı gör! Düşün ki, Güneş’le Ay batıp gözden kayboldukları zaman onların nûruna bir ziyan gelir mi?”
“Bu hâl, sana; batmak, kaybolmak gibi görünse de, aslında doğmaktır, yeniden hayata kavuşmaktır! (Hem de ebedî bir hayata…)”
“(Dıştan bakınca toprağın kara bağrında bir çukurdan ibâret olan şu) mezar, insana ha­pishane gibi, zindan gibi görünse de, orası aslında vuslata teşne ruhların (dünyanın iptilâ ve musibetlerinden) kurtulduğu (ve huzur bulduğu) yerdir!”
“Hangi tohum toprağa atıldı, ekildi de tekrar bitmedi; vakti gelince topraktan filizlenme­di? Niçin insan tohumu hakkında yanlış bir zanna düşersin?”
“Hangi kova suya sarkıtıldı da dolu çıkmadı? Can Yusuf’u neden kuyudan ziyan görsün, niçin feryad etsin?”
* * *
“Ben (ten kafesinden kurtulunca) ölü idim, dirildim, ağlamaktayken tebessüme büründüm. İlâhî aşkın devletine nâil olunca da, ebedî devlete (saâdete) kavuştum…”

Hiç yorum yok:

Şeriat

Yusuf Kaplan 12 Kas 2021, Cuma İslâm antropolojisinin kaynağı olarak din ve şeriat ya da pınar, ırmak ve umman Önce şu: Türkiye’de, “ş...