21 Eylül 2021 Salı


 

Allah Teâlâ’nın rahmetine muhtacız

 

Kıymetli dostlar! Hiç unutmamamız gereken imânî gerçek vardır: Allah’ın (CC) rahmet ve mağfireti...

Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti gazabını geçmiştir. Samimiyetle tövbe istiğfar edenler için çok güzel fırsatlar vardır. Bugüne kadar elimizden geldiği kadar namaz, Kurân ve ibâdetle meşgul olabilmiş ve günlerimizi geçirebilmişsek sakın bundan dolayı aldanmayalım. Bir kere şunu unutmayalım ki; Allah Teâlâ’ya hakkıyla ibâdet etmek asla hiçbir kul için mümkün değildir. Kabul edilen ibâdetlerimizin hepsi Cenâb-ı Hakk’ın lütuf ve kereminin eseridir. Makbul bir ibâdet bile olsa Cenâb-ı Hakk’a layık değildir. O zaman kişi yaptığı bütün hayırlar için Allah Teâlâ’dan af ve mağfiret dilemeli; gerek ibâdetleri, gerek hata ve kusurları için Cenâb-ı Hakk’a niyaz etmelidir. Kula yakışan, hep Allah Teâlâ’nın rahmetini istemektir.

ALLAH TEÂLÂ RAHMETİNİ İSTEYENLERE MUHAKKAK VERECEKTİR

İster günahkâr olalım ister tövbekâr, ister gafletle yaşayalım ister ibadete koşalım, her ne olursak olalım Allah Teâlâ’nın rahmetine muhtacız. O’nun (CC) rahmeti ve merhameti olmadan hiçbir şeyimizin ve hiçbirimizin bir kıymeti yoktur. Cenâb-ı Hakk rahmetiyle bizi var eyledi, rahmetiyle icad eyledi, rahmetiyle ruhlar âleminde kendisini bildirdi, rahmetiyle âlemlere rahmet olan Efendimiz’i (SAS) gönderdi, rahmetini de Kurân-ı Kerîm’iyle, kelâmıyla bütün âleme ilan eyledi, rahmetiyle ibâdet, tâât, tesbihat, zikir ihsan eyledi.

Rahmeti arttıkça arttı, katbekat çoğaldı, Ramazan mevsimini de rahmet mevsimi olarak icad eyledi. Hazret-i Allah (CC) rahmetini isteyenlere muhakkak verecektir. O’ndan (CC) yüz çevirmek ilk başta kişinin kendisine olan merhametsizliği, acımasızlığıdır. Rahmet fırsatlarını elinin tersiyle itmek, masum bir çocuğu katletmek gibi kendi nefsimize yaptığımız zulümdür. Kendi nefsine zalim olan kişi, rahmetin kuşattığı bu âlemde Allah Teâlâ’nın hasmı ve düşmanıdır.

Yazık değil mi? Allah Teâlâ bizleri bu kadar merhamet ve sevgisiyle kuşatmışken isyanla ve gafletle bundan uzaklaşmak günah değil midir? Büyük bir gaflet değil midir?

DİN YAŞANINCA ANLAŞILIR, ANLAŞILINCA YAŞANMAZ

 “Din yaşanınca anlaşılır, anlaşılınca yaşanmaz.” Yani bildiğimiz kadarıyla elimizde ne varsa hemen hayatımıza tatbik etmemiz icab eder. Hangi halde, hangi durumda olursak olalım, kendimizi iyi veya kötü hissetmemiz de fark etmez; bizi sıkıntıya uğratan, hayatımızda müzmin, kronik bir hâl almış günahları terk etmeye gayret edelim. Tövbe edelim, “Benim tövbem on gün bile dayanmaz” demeyip yine de istiğfar edip Allah Teâlâ’dan merhamet ve mağfiret dileyelim. Cenâb-ı Hakk’a boynumuzu büküp Rahmân ve Rahîm oluşuna sığınarak affımızı isteyelim.

Yâ Rabb’i! Rahmeten li’l-âlemîn Efendimiz (SAS) hürmetine kabahatlerimizi afv ü setr eyle. İçimizde ahlâk-ı rezile sâhipleri var ise lûtfen ve keremen hidâyet eyle. Cümlemizi ve cümle ümmet-i Muhammed’i (SAS) ıslah eyle. Âhir ve âkıbetlerimizi hayreyle. Âmin.

 Ayet-i Kerime

۞ قُلْ يَٰعِبَادِىَ ٱلَّذِينَ أَسْرَفُوا۟ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا۟ مِن رَّحْمَةِ ٱللَّهِ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ يَغْفِرُ ٱلذُّنُوبَ جَمِيعًا ۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ

“De ki: ‘Ey haddi aşarak nefislerine karşı israf etmiş olan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Zümer-53)

هَٰذَا بَصَٰٓئِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ

“Bu (Kuran) insanların kalp gözünü açan bir nûr, kesin bilgi edinmek isteyen bir toplum için de hidâyet ve rahmettir.” (Câsiye-20)

 Hadis-i Şerif

“Günahından tam olarak dönüp tövbe eden, onu hiç işlememiş gibidir.” Hadîs-i Şerîf - İbn-i Mâce

“Allah Teâlâ buyurdu ki, ‘Ey kulum, af dilersen, günâhlarının çokluğuna bakmadan affederim. Günâhların bulutlara kadar yükselse de affederim. Yer dolusu günâhla gelsen, yer dolusu mağfiretle karşılarım. Yeter ki îmân ile gel!’” Hadîs-i Şerîf - Tirmizî

 Hazret-i İbrâhim’den (AS) yemek isteyen Mecûsî

Cenâb-ı İbrâhim (AS) çok cömertir, hep ikram eder hatta misafirsiz yemeğe dahi oturmazmış. Oruca niyet eder, misafir geldiğinde de nâfile orucunu hemen iftar edermiş. Bir gün yine böyle evinde her gün ikram bulunduğunu duyan kişiler gelip giderlerken 70-80 yaşlarında bir Mecûsî gelmiş.

Ateşe tapan bu adam Hazret-i İbrâhim’e demiş ki: “Burada yemek, yiyecek dağıtıyormuşsun sen; bana da ver, karnım aç.” Hazret-i İbrahim (AS) hidâyet tiryakisi olduğundan, derdi hep Allah’a (CC) ısmarlamak olduğundan, o neşeyle demiş ki: “Lâ ilâhe illâllah deyiver de sana bol bol ikram edeyim. Yani küfründen vazgeç.”

Adam kızmış. “Vermezsen verme!” demiş, dönüp gitmiş. Daha sonra Hazret-i İbrahim’e (AS) Allah Teâlâ’dan şöyle bir hitap gelmiş:

“Ya İbrâhim! Seksen senedir ben bu adamın rızkını vermekteydim. Bir gün de sen verseydin ne olurdu?”

Hiç yorum yok:

Şeriat

Yusuf Kaplan 12 Kas 2021, Cuma İslâm antropolojisinin kaynağı olarak din ve şeriat ya da pınar, ırmak ve umman Önce şu: Türkiye’de, “ş...