8 Ağustos 2010 Pazar

Bize Yakınlığını Kaybettirme

Bizler kirli sudan öylesine memnunuz. Oysa en safi kaynaktan, velilerin sohbetinden içmeye çağrılmışız.

Hazreti Rumi der ki: “Cemil-i Bakinin muhabbeti dışında herşey gerçek bir azaptır. Ölüme doğru gitmek ve hayat suyunu içememek azaptır.”

Miraç gecesinde muhteşem ramazan ayının tükenmez bir hazine olduğunu ifade eden çok dikkat çekici bir sohbet gerçekleşmiştir. Zat-ı Zülcelâl Resulüne şöyle buyurmuştur: “Oruç tutup da beni razı etmek için sessiz kalmayı tercih eden kuluma ne mükâfat vereceğim biliyor musun?” Rasulullah Efendimiz (s.a.v.) “Ey Rabbim, bilmiyorum” dedi. Bunun üzerine Celal Sahibi Rabbimiz şöyle buyurdu: “Oruç tutup, sessiz olup, çok konuşmamak hikmettir. Hikmetin mirası ise gizli bir ilimdir. Gizli ilmin sonu da Bana yakınlıktır. Kendisini Beni razı etmeye ve Benim memnuniyetimi kazanmaya adayan kişiye üç tane mükafatım var: Ona öyle bir ilim vereceğim ki onun içinde hiçbir cehalet kalmayacak. Öyle bir zeka vereceğim ki içinde unutkanlık kalmayacak.Ona öyle bir muhabbet vereceğim ki Benden başkasını sevmeyecek. Benim kullarımın kalbi o kadar çok Benim sevgimle dolacak ki orada başka sevgiye yer kalmayacak. Beni sevenleri ben de seveceğim. Ona kullarımı da sevdireceğim. Onları gönüllerin Sultanları yapacağım.”

Her şeyden önce, yardımını almaya layık bir hal kazanmadan önce, doğru yola sevk etmenden önce, Senden bir şey istemeye layık hale gelmeden önce, kendimize sormalıyız: beka âlemlerine ihtiyacımız nerede? Lezzet-i ilahi için ihtiyacımız nerede? Toprak olma, yok olma, benliğimizi ezme ihtiyacımız nerede? Sana muhabbetimiz, aşkımız, özlemimiz nerede? Ey Rabbimiz, ihtiyaç duyulmadan nimet göndermezsin. Hz. Peygamber (s.a.v.) açlık kapısını çalmamızı emretmiştir. Önce cennetin enfes tadına vasıl olmanın hayalini kurmaya ihtiyacımız var, Seninle samimi sohbet etme arzusuna ihtiyacımız var, meleki varlıkların güzel varlıklarını görebilme ihtiyacımız var.

İmanlı bir hayat Vahid-i Ehade olan yakınlığımızı kaybetme tehlikesinden korkma hayatıdır. Onun rıza ve hoşnutluğunu kaybetmek! Bu nedenden dolayı biz daima kusurlarımız ve hatalarımızla meşgul olmalı ve bunlardan pişmanlık duymalıyız. “Ey Rabbimiz, daima istiğfar ve zikir içerisinde olan bir kul hasleti ver bize. Çünkü o unuttuğunda hatırlar, hata yaptığında tevbe eder.”

“Ey Rabbimiz, bizi Sana muhtaç et! Senin Azametin ve Rahmetin karşısında acizliğimizin, çaresizliğimizin, takatsizliğimizin farkına ne zaman varacağız? Senden başka kim, ihtiyaç duyduğumuz tek şeyin Sen olduğunun farkına vardıracak bizi? Ey Rabbimiz, Sana olan muhtaçlığımızı anlamak, hissetmek ve göstermek nasip et. Ya Rab, Senin mahlûkun olarak Sana olan muhtaçlığımızı kabul etmek için elimizden geleni yapmayı nasip et. Senin tek güç ve irade sahibi olduğunu, Aziz, Celil, Kahhar olduğunu bilirken, Senden başkasına nasıl ibadet ederiz? Senden başkasını nasıl sever, Senden başkasından nasıl korkabiliriz? Sen bütün dertlerin dermanısın, tehlikelerden ve şeytandan koruyansın, Senden başkasından nasıl yardım dileyebiliriz?”

“Yalnızlara beraberliğinle, zayıflığımıza kudretinle, fakirliğimize zenginliğinle, çaresizliğimize imdadınla, hasarımıza kazancınla karşılık verirsin. Senin hadsiz rahmet ve mağfiretinle gözyaşlarımız sermayemiz, zayıflığımız ziynetimiz, acımız şifamız, hatalarımız sevabımız, zillet servetimiz, esaretimiz şerefimiz, kusurlarımız selametimiz olur.”

“Bütün insanların atası Âdem (a.s.)’den, ağlamanın sermaye olduğunu öğrenmedik mi? Hepimiz onun evlatlarıyız. Kendime soruyorum “Onun arayış ateşini içimizde hissediyor muyuz?” Onun gibi ilahi ilhamlara mazhar oluyor muyuz? Allaha kulluk etmek ve onu sevmek için hadsiz şevk hissediyor muyuz? Âdem (a.s.)’in, âlemlerin Rabbine giden yolu pişmanlık, utanç ve tevbe ile döşediğini görüyor muyuz? Onun cennetten indirilmesinin, onu bütün sevgililere örnek hale getirdiğini, varlık çölüne sürülmüş bir adam yapmadığını ne zaman görebileceğiz? Celaleddin Rumi hazretleri der ki: “Sizi ne korkutuyorsa, o kadar kıymet ettiğinizi bilin. Bundan dolayıdır ki âşıkların kalbi taht-ı İlahiden büyüktür.” Ya Rab, sahteliğimizi gerçeğe dönüştür. Senden ayrılmak zorunda kalmış Âdem (a.s.)’in pişmanlık gözyaşlarını ve şiddetli muhabbetini paylaşmak nasip eyle”

“Ya Rab, varlık kafesimizi kır, dünyevi günlük meşguliyetlerin endişelerinden, dünyevi arzulardan, dünya sevgisinden bizi alı koy. Hodgamlık endişesinden uzak tut. Bizi huzur, sükûnet ve istirahata ulaştır. Kendimden uzaklaşmayı, nefsimi terk etmeyi, nefsime ait her şeyi vermeyi, ibadet ederken kendimden geçmeyi, kendimi duada fani etmeyi o kadar çok istiyorum ki. Kendimden uzaklaşıp kalbimin sessizliğini dinlemek istiyorum. Kendimi en rahat en huzurlu hissettiğim an Sana secde ettiğim andır. O anda hareketlilik sona erer, dünya sakinleşir, kâinat şalını üzerime örter. Onun sonsuz şefkatinin ve samimi himayesinin koynuna gizlenirim.”

Namaz... Bu evrensel ibadeti ettiğimizde, ona yer veren, ona zaman veren biziz. Onun değerini artıran ve ya azaltan biziz. Hiçbir zaman unutmayalım, vazifeyi yerine getiren biziz. Hadsiz derecede düşünceli, dikkatli, itinalı olmamız gerekiyor. En mükemmel ibadet olan bu ibadette, İlahi Huzura en yakın yere ulaşıyoruz ve Rabb-i Zül Celali vel İkramın, Padişah-ı ilahinin Huzurundaki en değerli vakitlerin tadını çıkarıyoruz. Elhasıl, ilahi ayetlerin üzerinde tefekkür etmeliyiz, şuur-u ilahi ufkumuzu genişletmeliyiz, göğüslerimizi açmalıyız ve nefesimizi varlığımızın en derin noktalarına doğru çekmeliyiz. Allah bizlere göz, kulak, dil, akıl vermiştir. Namazlarda, bütün bu cihazlarımızın kapasitesini son noktasına kadar kullanmalıyız. Bütün kalbimizle kendimizi vererek İlahi Huzura ulaşırız.

“Mihrabın manası sevdiğimize yönelmektir. Kâfirlerin kıblesi mükellef bir sofradır; müminin kıblesi ise Sensin! Tek düşüncemizin, tek aşkımızın, tek istirahatımızın, tek yönümüzün Sen olmasını diliyoruz. Seni yalnızca sözlerle ve dualarla sevmek değil kutsal evin Kâbe’ye yönelerek muhabbetimizi göstermek ve en muhteşem ibadet olan namazı yerine getirirkenki aşk ve şevkimizi artırmayı diliyoruz. Bir namazı bitirip de diğerini sabırsızlıkla beklediğimiz, Seninle ebedi randevumuz olan yere varmak istiyoruz.”

Allah dostu Rabia-tül Adeviyye’nin meşhur bir sözü vardır, der ki: “Varlığımız öyle büyük bir günah ki diğer bütün günahlar onunla kıyas edildiğinde küçük kalır.”

Resul-u Ekrem Efendimiz (s.a.v.) şöyle ifade buyurur: “Her Âdemoğlu ateşin besleyicisidir, secde izleri hariç.” Kur’an-ı Kerim’de bildirilmiştir: “Sonra onu aşağının da aşağısına attık.”“Ya Rab, hepimiz suçlu ve borçluyuz zira hepimiz insanoğluyuz. Hatalarımızın kusurlarımızın, aşağılığımızın, acizliğimizin, gafletimizin farkına varmamızı nasip et ve kendi değerimizi artırmamıza ve içinde bulunduğumuz alçak ve rezil durumdan kurtulmamıza yardım et ve bizi insanlığın hakiki asaletine, değerine ve yüksekliğine ulaştır.”

“Ya Rab, şayet Padişahın eşiğinin tozu yeterliyse, peygamberlerin ayak izlerinin tozu en büyük veli zatlardan biri olan Mevlana Hazretleri için manen nurlanmaya yetiyorsa, bu bizim için ne demektir? Ya Rab, varlık kafesini param parça etmemize yardım et ki Senin kapının eşiğinde bir toz olalım ve Habibinin ayağının izinin tozu olalım.”

“Muhiddin-i Arabî (k.s.) der ki: ‘Maddi hayata meyledenler için hayat, deniz suyuna benzer; içtikçe susarlar, susadıkça içerler.’ Dünyevi isteklerin, hırsların bir sonu var mı ki? Ya Rab, aşağının da aşağısına indirdin, Sana kaçmak, Sana koşmak, dünyanın yalancı cazibedarlığından kaçmamıza yardım et.”

“Kaynakta tükenmez muhabbet hazinesi var. Zaman yok, zemin yok, kişi yok, nesne yok, batma yok doğma yok, başlangıç yok son yok, şekil yok renk yok, gündüz yok gece yok, harf yok ses yok. Çeşmenden su içtiğimizde, ihsanların, lütufların, nimetlerin üzerimize coşarak akmaya başlayacaktır. Ya Rab, Sen ‘Fettah’sın, kapalı olanları açansın. Senin kutsi yakınlık diyarına girmek nasip et. Sen Kadı-ül hacatsın, bütün ihtiyaçları giderensin. Ya Rab, tertemiz saf kaynak suyunla susuzluğumuzu gider, bizi mahrum bırakma.’Ve Rableri onlara saf bir şarap içirdi. (İnsan suresi, 21)

Hiç yorum yok:

Şeriat

Yusuf Kaplan 12 Kas 2021, Cuma İslâm antropolojisinin kaynağı olarak din ve şeriat ya da pınar, ırmak ve umman Önce şu: Türkiye’de, “ş...